Bir diken battı diye
bütün güllerden nefret etmek...
Biri gerçekleşmedi diye
Hayallerinizden vazgeçmek...
Biri kabul edilmedi diye
inancını yitirmek...
Bir defa başaramadın diye
Gayret etmekten vazgeçmek...
Biri size ihanet etti diye
Bütün arkadaşlarınıza küsmek...
Biri sana sadakatsizlik etti veya aşkına karşılık vermedi diye
Aşka inanmamak...
İlk teşebbüzünüzde başarılı olmadınız diye
Mutlu olmak için önünüze çıkan bütün fırsatları tepmek..
Umarım ki;
Yolunuzda ilerlerken çılgınlığa teslim olmazsınız.
Unutmayın ki
Önünüze bir başka fırsat çıkabilir
Bir başka arkadaş
Yeni bir aşk
Yenilenmiş canlanmış güç
İnatçı olun her gün mutluluğu arayın
Hemen pes etmek sizi başarısızlığa götürecek
Başarıya giden yol pes etmemekten geçer...Gayret edin...
21 senelik evlilikten sonra "aşk ışıltısını" canlı tutmanın yeni bir yolunu buldum. Bir süre önce, başka bir kadınla çıkmaya başladım ve bu Aslında eşimin fikriydi. Bir gün eşim, beni çok şaşırtarak: "Biliyorum ki o nu seviyorsun" dedi . Şiddetle itiraz ettim: "Ama ben seni seviyorum!!!"
"Biliyorum ama aynı zamanda o nu da seviyorsun. o na da zaman ayırman gerekiyor" Karımın, ziyaret etmemi istediği "öbür kadın" , 19 yıldır dul olan annemdi. işimin yoğunluğu ve üç çocuğumun beklentileri sebebiyle Annemi görme fırsatım pek olamıyordu. O akşam annemi yemeğe ve ardından Sinemaya davet ettim. Endişelendi ve hemen “İyi misin, her şey yolunda mı" diye sordu. Annem de geç saatte gelen bir telefonun veya sürpriz bir Davetin mutlaka kötü bir anlamı olacağından şüphelenen tipte kadınlardandı. "Seninle beraber ikimizin biraz zaman geçirmemizin güzel olacağını düşündüm" diye yanıtladım. "Sadece ikimiz mi?" Biraz düşündü ve "Çok isterim" diye cevap verdi.
O Cuma, iş çıkışı o nu almaya giderken kendimi biraz gergin hissediyordum.Eve vardığımda fark ettim ki o da, randevumuzdan ötürü hafif gergin görünüyordu. Kapısının önünde, paltosunu çoktan giymiş bir şekilde bekliyordu. Saçlarını yaptırmıştı ve üzerinde babamla kutladıkları son Evlilik yıldönümlerinde giydiği elbise vardı. Bana melekler kadar ışıltılı bir yüzle gülümsedi.
Arabaya bindiğimizde "Arkadaşlarıma oğlumla dışarı Çıkacağımı söyledim ve gerçekten çok etkilendiler" dedi. "Randevumuzun nasıl geçtiğini duymak için sabırsızlanıyorlar." Gittiğimiz restoran, çok şık olmasa da sevimli, sıcak ve Servisin kaliteli olduğu bir mekândı. Annemse, bir kraliçe edasıyla koluma girdi.Yerimize oturduktan sonra o na menüyü okumam gerekmişti, çünkü küçük yazıları göremiyordu.
Ben daha menünün ortalarındayken annemin nemli gözlerle ve Nostaljik bir gülüşle bana bakmakta olduğunu fark ettim: "Eskiden, sen küçükken, menüleri okuyan bendim, sense meraklı bakışlarla beni dinlerdin" dedi. Ben de gülümsedim:"O zaman, şimdi senin rahat rahat oturma sıran ve ben de okuyarak borcumu ödeyebilirim" dedim. Yemek boyunca muhabbetimiz çok güzeldi, sıra dışı hiçbir şey olmadı ama eskilerden ve hayatlarımızdaki yeniliklerden bahsederek Kaybettiğimiz zamanın birazını telafi etmeye çalıştık.O kadar çok konuştuk ve eğlendik ki film saatini kaçırdık. Akşam annemi bırakırken; "Seninle tekrar çıkmak isterim ama ancak bu sefer benim seni davet etmeme izin verirsen" dedi ve bir aksam tekrar buluşmakta karar kıldık. Eve geldiğimde eşim yemeğin nasıl geçtiğini sordu: "Çok güzeldi" Dedim "Düşünebileceğimin çok üstündeydi"
Birkaç gün sonra annem aniden ciddi bir kalp krizi sonucu vefat etti.
Bu o kadar ani gerçekleşmişti ki o nun için bir şey daha yapma şansım olmamıştı. Birkaç zaman sonra evime, annemle yemek yediğimiz restorandan, ödenmiş iki kişilik bir yemek faturası ve üzerine iliştirilmiş bir not yollandı: Oğlum, bu faturayı önceden ödedim, çünkü seninle kararlaştırdığımız Randevu gününe gelemeyeceğimden neredeyse yüzde yüz emindim. Yine de iki kişilik bir yemek ayarladım çünkü bu sefer esinle beraber gitmenizi istiyorum. Seninle olan o günkü randevumuzun benim için ne anlam ifade ettiğini bilemezsin. Seni Seviyorum.
" O esnada, "Seni Seviyorum" demenin ve hayatta değer verdiğimiz insanlara Hak ettikleri zamanı ayırmanın önemini anladım. Hayatta hiçbir şey ailenizden daha önemli değildir. o nlara hakları olan zamanı ve ilgiyi verin çünkü böyle şeyleri erteleyebileceğiniz "başka bir zaman" her istediğinizde yakalayamayabilirsiniz.
HAYATINIZDAKI TÜM ANNELERE..
Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın bir sincap gibi mesela, yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, yani bütün işin gücün yaşamak olacak.Yaşamayı ciddiye alacaksın, yani o derecede, öylesine ki, mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, yahut kocaman gözlüklerin, beyaz gömleğinle bir laboratuvarda insanlar için ölebileceksin, hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, hem de en güzel en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde. Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak yanı ağır bastığından. 19472Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız, yani, beyaz masadan, bir daha kalkmamak ihtimali de var. Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına, hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden, yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz en son ajans haberlerini. Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için, diyelim ki, cephedeyiz. Daha orda ilk hücumda, daha o gün yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün. Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu, fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu. Diyelim ki hapisteyiz, yaşımız da elliye yakın, daha da o n sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız, insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla yani, duvarın ardındaki dışarıyla.Yani, nasıl ve nerede olursak olalım hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak... 19483Bu dünya soğuyacak, yıldızların arasında bir yıldız, hem de en ufacıklarından, mavi kadifede bir yaldız zerresi yani, yani bu koskocaman dünyamız. Bu dünya soğuyacak günün birinde, hatta bir buz yığını yahut ölü bir bulut gibi de değil, boş bir ceviz gibi yuvarlanacak zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.Şimdiden çekilecek acısı bunun, duyulacak mahzunluğu şimdiden. Böylesine sevilecek bu dünya "Yaşadım" diyebilmen için...
Nazım Hikmet
"Eğer dilde bozukluk varsa, söylenen şey, söylenmek isteneni anlatamaz; eğer söylenen, istenen anlamı yansıtmazsa, yapılması istenen şey yapılamaz; eğer istenen yapılmazsa, ahlâk ve sanat bozulmaya uğrar; eğer ahlak ve sanat bozulursa, adalet doğru yoldan çıkar; eğer adalet doğru yoldan çıkarsa, halk çaresiz bir bunalıma sürüklenir. Sonunda, söylenen (söz) hakkında doğru karar verme fırsatı kalmaz. Böyle bir durumu önlemek, her şeyden önemlidir." KONFÜÇYÜS
Yaşlı adam bastonla zor yürüdüğü kürsüye, o ana kadar suçlanmış olmanın utangaçlığını hissettiren yüz ifadesiyle, hakime yöneldi.
Tane tane konustu: "Askerliğimi Reisicumhur köşkünde bahçıvan olarak yaptım. O bahçenin, görkemli görünümüyle büyümesi için emeklerimi verdim Fadime'mi de orada tanıdım. Sedefleri de... o na en güzel çiçeklerden buketler verdim Ilk evlendiğimiz günlerin birinde, boyun ağrısı nedeniyle, o nu hekime götürdüm Hekim çok uzun süre uyanmadan yatarsa, boynundaki kireç sertleşir, kötüleşir dedi
Her gece uykusunu bölüp uyansın, gezinsin dedi
Hekimi pek dinlemedi bizim hatun... Lafım geçmedi...O günlerde, tesadüf, bu çiçek kurumaya yuz tuttu
Ben o na: „Gece çiçek sularsan geçer”, dedim. Adak dilettim...
Her gece o nu uyandırdım ve o nu seyrettim. O sevdiğim kadını, yavrusu bildiği çiçekleri sularken seyrettim. Her gece, o çiçek ben oldum sanki..." dedi adam O yaştaki bir adamdan beklenmeyecek ifadelerle…
„Her gece, o yattıktan sonra uyandım. Saksıdakı suyu boşalttım. Sedef, gece sulanmayı sevmez, hakim bey... Geçen gece de... Yaşlılık... Ben de uyanamadım Uyandıramadım... Çiçek susuz kalırdı ama kadınımın boynu yine azabilirdi... Suçlandım...Sesimi çıkartamadım...“
O anda gazeteciler dahil, mahkeme salonundaki herkes ağlıyordu…
Kayıt tarihi : 3.08.2006 - Toplam yorum : 0
Mahkeme salonunda, seksen yaşlarındaki yaşlı çiftin durumu içler Acısıydı... Adam inatçı bakışlarla, suskun ninenin ağlamaktan iyice çukurlaşmış gözlerini ve bıkkın bakışlarını süzüyordu
Hakim tok sesiyle, yaşlı kadına: „Anlat teyze, neden boşanmak istiyorsun?“
Yaşlı kadın, derin bir nefes çektikten sonra baş örtüsüyle ağzını aralayıp, kısılmış sesiyle konuşmaya başladı:
„Bu herif yetti gayri, 50 yıldır bezdirdi hayattan...“
Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu, mahkeme salonunda...
Sessizlik, bu tür haberleri her gün manşet yapan gazetecilerden birinin flaşıyla bozuldu... Kim bilir nasıl bir manşet atacaklardı, yaşanmıs 50 yılın ardından? Çok sayıda gazeteci izliyordu davayı... Kadın neler diyecekti? Herkes, o nu dinliyordu... Yaşlı kadının gözleri doldu ve devam etti:
„Bizim bir sedef çiçeği vardı, çok sevdiğim... O bilmez... 50 yıl önceydi.. O çiçeği bana verdiği çiçekler arasından kopardığım bir yaprağı tohumlamıştım, öyle büyüttüm. Yavrumuz olmadı o nları yavrum bildim. Bir süre sonra çiçek kurumaya başladı. O zaman adak adadım.
Her gece güneş doğmadan önce, bir tas suyla sulayacağım o nu diye... İyi gelirmiş derlerdi...
50 yıl oldu, bu herif bir gece kalkıp bir kere de bu çiçeği ben sulayayım demedi .Taa ki geçen geceye kadar... O gece takatim kesilmiş uyuyakalmışım... Ben, böyle bir adamla 50 yıl geçirdim
Hayatımı, umudumu, herşeyimi verdim. o ndan hiçbirşey görmedim
Bir kerecik olsun, benim bildiğim görevlerden birisini yapmasını bekledim. o nsuz daha iyiyim, yemin ederim." Hakim yaşlı adama dönerek:"Diyeceğin birşey var mı, baba?" dedi.
Ya sabır...
Türk askeri, "saldırılardan korumak için" Lübnan'a gitsin mi? Tartışılan soru bu.
En sonda söyleyeceğimi, en başta söyleyeyim...O Lübnan, bana mı sormuştu, Bekaa Vadisi'nde PKK'yı saklarken? Neredeydi şu meşhur Mahsun Korkmaz Akademisi... Var mı hatırlayan?
Ne çabuk unutuyor Türkiye... Hiç mi hafızası yok bu milletin?
Madem göğsümüzü siper edecek kadar çok seviyoruz Lubnan'ı... O zaman neden Lübnan'ın hamisi Suriye'ye savaş açmaya kalktık kardeşim? Neden?
Evet, çocukların öldürülmesi vahşettir. İnsanlık suçudur. Ama... Bekaa Vadisi'nden gelen PKK'lılar, köylerimizi basıp, bizim bebelerimizi öldürürken, vicdanı neredeydi Lübnan'ın?
Din kardeşiysek eğer... Müslüman Suriye, Müslüman Lübnan... Neden "sünnetsiz" teröristlerin Müslüman Türkleri katletmesine göz yumuyordu?
Bakın önceki gün, Roma'da Lübnan için bir toplantı yapıldı...15 ülke katıldı. Abdullah Gül de oradaydı. Toplantı sonundaki açıklamayı İtalya Dışişleri Bakanı D'Alema yaptı.Dedi ki: "Sivillerin öldürülmesi kabul edilemez."
Abdullah Gül, tebrik etti D'Alema'yı.Türkiye'ye falan davet etti.
Peki kim bu D'Alema?
Abdullah Öcalan, Roma'nın Cehennem Mahallesi'ndeki villasında saklanırken, kimdi İtalya'nın Başbakanı? Kim veriyordu Öcalan'ın yiyecek içecek parasını, telefon masrafını, avukatlık ücretini, kirasını? Kimdi o zamanlar, hiç utanmadan, "Öcalan terorist değildir" diyen? Kimdi, "Türkiye'de insan hakları yok... Ocalan'ı Türkiye'ye iade etmem" diyen? Kimdi, Türk milletini sokağa döküp, İtalyan mallarını boykot ettiren?
Bu D'Alema. İşte o D'Alema.
Bugün çıkmış ne diyor dallama? "Sivillerin öldürülmesi kabul edilemez."
Allahım ne çabuk unutuyor Türkiye...Hiç mi hafızası yok bu milletin?
Seçimlerimizin gücü gerçektir. Neleri seçebiliriz? SEVGİYİ, Nefret etmektense... GÜLÜMSEMEYİ, Kaşlarımızı çatmaktansa... YAPICI OLMAYI , Yıkıcı olmaktansa... AZİMLE devam etmeyi , Vazgeçmektense... ÖVMEYİ, Dedikodu yapmaktansa... İYİLEŞTİRMEYİ , Zarar vermektense... VERMEYİ , Almaktansa... HAREKETE GEÇMEYİ, Ertelemektense...İNANMAYI , Umutsuzluğa kapılmaktansa... AFFETMEYİ , Lanetlemektense... Her yeni gün beraberinde bizlere yeni seçim fırsatları getirir. Peki ya siz? Bugün neleri seçeceksiniz?
"Bir kişiye yapılan haksızlık, bütün topluma karşı işlenmiş bir suçtur. Bu bilinci paylaşmak ve bu sorumluluğu yerleştirmek zorundayız. Uygarca paylaşılan sorumluluk bilinci, özgürlüğün de, demokrasinin de tek güvencesidir. Bu güvence sağlanmadıkça, demokrasinin temeline tek bir taş bile konmuş olamaz. Unutmayalım ki "cesur bir kez, korkak bin kez ölür". Önemli olan, insanın böyle bir toplumda "mezar taşı" gibi suskunluk simgesi olmamasıdır." Yeni ortam 09 Aralık 1974 Uğur MUMCU
Adamın biri, seks hayatındaki sorununa çare bulmak için doktora gider ve şikayetlerini anlatır:- Doktor bey, bana bir şeyler oluyor. Sevişirken bir sıcak basıyor, terliyorum, bir soğuk basıyor, üşüyorum.Yapılan tahlillerde hiçbir şey çıkmaması üzerine, doktor kütüphanesindeki tüm tıp kitaplarına bakar ve benzer bir olguya rastlayamaz. Adama hitaben:- Beyefendi, bir de eşinizi çağırıp 0nunla konuşalım...Ertesi gün, adamın eşi gelince doktor durumu kadına anlatır:- Sevişirken eşiniz bir terliyormuş, bir üşüyormuş.Kadın:- Aman körolasıca herif, bir Ağustosta sevişir, bir de Ocakta!!!
* Çocuklarınızın üzerinde yarattığınız ilk izlenimleri değiştiremezsiniz.* Çocuklarınızın yapmasını istediğiniz şeyler, sizin de yapmak istediğiniz şeylerdir. * Saygı görmeyen bir çocuktan saygı, sevgi görmeyen bir çocuktan da sevgi beklemeyin. * Merakı, girişimciliği ve birey olma içgüdüsünü engellemeyin. Merak bilginin, girişimcilik canlılığın, bireysellik ise bilgeliğin kaynağıdır. * Çocuğa bir şeyler öğretmek için olduğu kadar, 0ndan bir şey öğrenmek için zaman harcayın. * İçten bir sarılma, sevgiyi tüm kelimelerden daha iyi anlatır.* Hemen hiçbir şey göründüğü kadar önemli değildir. Kızmadan önce bir kere daha düşünün.* Dövmek mi?.. Asla yapmayın!..* Bir çocuğu yemek için asla zorlamayın, açlık bu işi sizden daha iyi yapar. * Bir anne - babayı akıllı yapan, söyledikleri değil söylemedikleridir. * Kurallarınız varsa, nedenleriniz de olmalı. Bu nedenleri bilmek çocuğunuzun hakkıdır.* Çocuğunuzun arkadaşlarını kendi arkadaşlarınız gibi sıcak karşılayın. * Çocuğunuzu sürpriz hediyelerle sevindirin, çünkü 0nu seviyorsunuz. * Çocuğunuz, hayallerinden ya da sırlarından birisini sizinle paylaşmak istiyorsa, size ne kadar değer verdiğini anlayın ve 0nu dinleyin. * Hatanızı çocuğunuza itiraf edemiyorsanız, zamanla güvenirliğinizi kaybedersiniz. * Kucaklar çocukların oturması için yaratılmıştır. Çocukların büyük olması bu kuralı değiştirmez.* Çocuğunuza verdiğiniz sözü mutlak yerine getirin. * Bir çocuğun yaşamındaki tüm riskleri kaldırırsanız, o çocugun yaşamındaki tüm canlılığı da kaldırmış olursunuz.* Soru sorduğunuzda cevabını mutlaka bekleyin.* Konuşan bir çocuğun sözlerini tamamlamaya çalışmayın. * Çocuğunuzla birlikte oynamak, 0nun için önemli olduğu kadar sizin için de önemlidir. * Çocugunuzun dişlerini fırçalamasını istiyorsanız siz de dişlerinizi fırçalayın.* Çocuğunuzun anlattıklarıyla alay etmeyin. * Çocuğunuzu, diğer yetişkinlerle ve diğer çocuklarla birlikte olmaya özendirin.* Büyükanneler, büyükbabalar çocuğunuzu şımartmak için yaratılmıştır, bırakın şımartsınlar.* Kimi zaman çocuğunuz için çok şey yapmaya çalışmak, az şey yapmaktan yıkıcıdır. * Çocuğunuza değer verdiğinizi , 0nunla birlikte olmayı tercih etmenizden daha güzel hiçbir şey anlatamaz. * Çocuğunuzla içten bir konuşma yapmak istiyorsanız, gözlerinizi gözlerinizden ayırmayın.* Çocuklarınızı başkalarının yanında küçük düşürmeyin. * Sınırsız sevgiyi, sınırsız ihtimamla karıştırmayın. Kimi zaman çocukları yalnız bırakmak, daha olumlu sonuçlar doğurur. * Çocuklara özgü saldırganlığı soğukkanlı karşılayın.* Tv den uzak durun.* Rahat anne - babaların yetiştirdiği çocuklar, büyük olasılıkla rahat olacaktır. * Her gece çocuklarınıza iyi geceler öpücüğü verin. * Bir çocuğun işe katılmasının en basit yolu, 0ndan yardım istemektir.* Çocuğunuzun size duyduğu öfke, sevginize duyduğu güvenin ifadesidir.* Kaba sözler, çocuğunuzun kalbini kırmakla kalmaz. 0na kaba olmayı da öğretir. * Eğer 0na bir şeyin, "onun için iyi" olduğunu söylüyorsanız, o şeyden hoşlanmayacağından emin olabilirsiniz.* Çocuklarınızın evi dağıtmasına izin verin, işleri bittiğinde toplamalarını sağlayın.* Güneşin batışını, gökkuşağını ve diğer doğa olaylarını birlikte izleyin.* Eşinizle tartıştığınızı yalanlamayın, ancak çocuğunuza aranızdaki sorunu çözdüğünüzü gösterin.* Yersiz övgüler, gerçek övgülerin değerini azaltır. * Çocuğunuzun büyümesini beklemeyin. Yetişkin olmanın hiçbir avantajı yok.* Bir ağacın varoluş nedenlerinden birisi de, insanların 0na tırmanabilmesidir.*Çocuğunuz okumayı sökse de siz 0na yüksek sesle kitap okumaya devam edin. * Çocuklarınıza nasıl öğrenebileceklerini öğrettiyseniz, 0nlara hemen her şeyi öğretmişsiniz demektir.* Çocuklarınıza, siz olmadan nasıl ayakta durabileceklerini öğrettiyseniz, 0nları hayata hazırlamışsınız demektir.
Fransa'da, agır işçilerin işleri hakkında ne düşündüklerini incelemek üzere arastırmayı yürüten bir görevli, bir inşaat alanına gönderilir.Görevli, ilk işciye yaklaşır ve sorar : "Ne yapıyorsun?"
"Nesin sen, kor mu?" diye öfkeyle bagırır işçi." Bu parçalanması imkansız kayaları ilkel aletlerle kırıyor ve patronunemrettiği gibi bir araya yığıyorum.Cehennem sıcağında kan ter içinde kalıyorum.Bu çok agır bir iş, ölümden beter."Görevli hızla oradan uzaklaşır ve çekinerek ikinci işçiyeyaklaşır.Aynı soruyu sorar :''Ne yapıyorsun? "İşçi cevap verir :
"Kayaları mimari plana uygun şekil de yerleştirilebilmeleri için, kullanılabilir şekle getirmeye çalisiyorum.
Bu ağır ve bazen de monoton bir iş, ama karım ve çocuklarım içinpara gerekli.Sonuçta bir işim var. Daha kötü de olabilirdi." Biraz cesaretlenen görevli üçüncü işçiye doğru ilerler." Ya sen ne yapiyorsun?" diye sorar."Görmüyor musun?" der işçi kollarını gökyüzüne kaldırarak.
Polis - Beyefendi radar uygulamamız vardı. Hız sınırını aştınız.
Adam - Aşmadım birader.
Polis - Beyefendi radar kayıtlarını gösterebiliriz.
Adam - Ben Mustafa'nın arkadaşıyım, uğraşmayın benimle!!
Polis - (bi afallar) Mustafa mı o da kim ?
Adam - Sen Mustafa yı tanımıyor musun ?
Polis - Ee şey hatırlayamadım...
Adam - Dur yanımda resmi var sana göstereyim. cebinden bir 10
Milyonluk çıkartır ve üzerindeki Atatürk resmini gösterir)
Polis - Haa, pardon şimdi hatırladım. Tamam.
Adam - Gidebilir miyim ?
Polis - Şey, bu Mustafa' nın başka resmi var mı yanınızda ?
Adam - Eeeh be... Arkadaş dediysek bütün albümü yanımızda
Taşımıyoruz.!!!