Niyazi 01 - Hoş geldin Bugün sigarayı bırakmaya karar verdim. Kaç yıl önce kıyılmıştı nikâhımız seninle, Çemberlitaş Kız Yurdunda, bilmiyorum. Önceleri güzeldi. Ufak ufak kaçamaklarla başlamıştık buluşmaya. Cep yok, cepken yok... Cepte para yok ki cep olsa ne olacak? En ucuzundan alıyordum, maddiyata fazla dokunmasın diye. Filtresiz Bafra sigarasıydı ya da Birinci o zaman içtiğim. Galiba Birinciydi. 20 kuruştu. Sonra zam geldi 25 oldu. Zamla tanışmamın da ilkiydi. Amma kızmıştım. Bafra biraz daha iyiydi ama pahalıydı. Samsun filtreliydi güzeldi de o da bize uymazdı. Ağzım burnum tütün içinde kalıyordu etütte sabahladığım çizim masasında. Bugün büyük gün. Sigarayı bırakmaya karar verdim. Şimdilik dakikaları sayıyorum. Nefesimi kontrol ettim, düzelmeye başlamış bile. Şöyle bir öksürdüm, boğazımı temizledim. Gerçekten bir ilerleme var. Bak öksürmem bile değişti. Kocaman bir kupa kahve yaptım kendime. Öyle bir çekmişim ki ilk yudumu, bademciklerime kadar yandım. Su aradım içmek için, ofiste su yok. Hay aksi! Bitmiş. Çalışma masamın çekmecesini açtım, bir şeyler karıştırdım. El alışkanlığı belki. Eksik bir şeyler var kahvenin yanında, gitmiyor mübarek tek başına. Açtım, kapadım, yeniden açtım çekmeceyi. Neden açtığımı unuttum, neden kapattığımı da. Çantamı karıştırdım sonra kaldırdım kenara koydum. Orda da aradığım şey yok. Fincanı elime aldım, kahve soğumuştu. Çekmeceyi tekrar açtım, sonra bilgisayarı. Çizim yapmam lazım. Gözlerim ekranda. Proje bana bakıyor ben projeye. Bakışıyoruz şimdilik ama bir türlü cesaret edip tanışamıyoruz. Bir sürü demir para var masanın üstünde. Üşenmedim saymaya başladım tek tek. Yüz, iki yüz, üç yüz, dört yüz... Çekmece geldi aklıma, paraların sayısını unuttum. Yeniden başladım saymaya. Kahve bir türlü geçmiyor boğazımdan. Niyetliyim ya bu gün sigarayı bırakmaya, elma getirdim yanımda. Bir tane aldım. Yıkamaya üşendim şöyle elimle öteberi sildim, kocaman bir ısırık aldım... İşte, ne olduysa 0ndan sonra oldu! Niyazi düştü aklıma. İlkokula gidiyordum 0nu tanıdığımda. Benden bir iki yaş büyük olmalıydı. Medresede okuyordu. Dağ köylerinden gelmişti. Yurttan okuluna gitmek için her gün kapımızın önünden geçiyordu. İncecik dal gibi bir çocuk. Yüzü kızarıyordu beni görünce. Bakışlarını kaçırıyordu. Şimdi Niyazinin ne var işi burada? Bana, 0nun adı ne, o kim, diye sorsalardı 5 dakika önce 10 yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Peşime düşmüştü bir gün, aklınca konuşacak. Babam çıktı geldi. Niyazi korktu, gitti. Gidiş o gidiş. Bari sesini duysaydım be Niyazi. Şu çekmeceyi bir daha karıştırmam lazım. Galiba bir yerlerde bir sigara olacaktı, şimdi aklıma geldi. Sonuna kadar çektim çekmeceyi, rayından çıktı, elimde kaldı. Olsun. Çekmecenin en dibinde küçük, kapalı, kırmızı bir kutu var. Gün gelir lazım olur diye, elime geçen ufak tefek şeyleri içine atıyordum. Aldım, açtım. İçinde, ortasından kırılmış tek bir sigara duruyor. Kenarda her zaman bir iki kırık sigaram vardır. — Allaaahhhhhh! Diye bağırdım sevinçten. Kırılan yerinden bir güzel bantladım. Çakmak aramaya başladım. — Niyazi sen dur şimdi. Çık aradan. Çekmecede benden başka ne ararsan var. Mavi saplı bir falçata gördüm. Biraz ötede de ucu kırılmış bir kurşun kalem. Bir güzel kalemi açtım, ucu sipsivri oldu. Koca bir tüp de yapıştırıcı var. Bana lazım değil de Niyaziye lazım olabilir. Atmayayım kalsın. Kâğıt mendiller, makas, ayna, cımbız, ne ararsan... Çıfıt çarşısına dönmüş burası. Bir elimde cımbız bir elimde ayna. Dünya umurumda değil ama işin içinde Niyazi var şimdi. Güzel görünmem lazım. Yüzümü ışığa verip aynaya baktım. Kaşlarım hoşuma gitmedi. Gözlüğümü düzeltim, bir iki kıl çektim, canım yandı, bıraktım. — Amaaannn, sendeeeeeeee... Yarım sigaramdan bir nefes çektim, duman yok. Bizim Niyazide de kibarlık. Adam kalkar yakar işte bir hanımın sigarasını. Aksilik bu ya çakmakların ikisi de yanmıyor. Bir yerlerde kibrit olması lazım. Küçük, kâğıt bir poşete takıldı elim benim çıfıt çarşısında, yırtıldı. Lokantadan gelen yemeğin yanına koydukları tuz poşetiymiş. Bir bu eksikti. Her taraf tuz oldu. — Niyazi uyudun mu ne yaptın? Sesin soluğun çıksın biraz. Bir başka poşette de kolonyalı mendil vardı. Açtım, gözlüğümün camlarını sildim. Sen misin silen? — Her yeeeer karanlııııık, pür nuuuuur o mevkiiiii... Gülme Niyazi. Bak zaten canım sıkılıyor. Ver şuradan bir peçete de temizleyeyim şu gözlükleri. Önümü göremiyorum. Üç paket kibrit çıktı disketlerin altından, bir de zımba. Sahi, ben geçen gün ne kadar çok aramıştım bu zımbayı da bulamamıştım. Sağ tarafımdaki dolabın rafından üstü şeffaf mavi bir dosyayı çektim aldım. Üç beş dosya da peşinden intihar eti raftan aşağıya. Görünen ilk sayfasında küçük mavi gömlekli bir resim vardı ve birkaç sıra yazı, hayatını anlatan. Resimli kâğıdı, içi şiirlerle dolu dosyanın şeffaf kapağına zımbaladım. Bilmem kaçıncı kez okuduğum şiirlere şöyle bir göz attım. Kapattım. Niyazi başımda pür dikkat resmi inceliyor. Mavi mavi masmavi, şarkısını söylemeye başladı. Bizim Niyazi keyfe geldi, dedim içimden, Baksana, şarkılara bile başladı. Bırak şakısın. Dedim de gözlerine bakınca işin aslını anladım. Niyazinin bakışları değişti. — Kıskanma Niyazi. Şansa bak, kibrit kutuları ağzına kadar dolu. Birini açtım, bir kibrit çöpü çıkardım, tam yakacağım, ofisin telefonu romantik romantik çalmaya başladı. — Allah Allah! Bu telefonun sesi ne zaman değişti? Hiç böyle çalmıyordu. Tamam dedim, şimdi proje ne durumda diye soracaklar. Adamlara da söz vermiştim. Bu gün bitirecektim sözde. Bak şu Niyazinin yaptığı işe. Gelmenin sırası mıydı şimdi? Ahizeyi kaldırdım: — Alo, dedim, buyurun, Niyazi ben. — Ne yapıyorsun, dedi, Niyazi. Biraz şaşkın. Nurten desene, Nurten. Adını söylesene. — Sus, dedim, kafamı karıştırma daha fazla Niyazi. Ses gitmedi sandım, bu sefer sesimi daha da yükselterek: — Alo, buyurun efendim Niyazi ben, Niyazi. Siz kimi aramıştınız? Niyazi şaşkın. Yırtınıyor karşımda. — Şey, dedi, kekeledi ahizenin karşısındaki ses. Siz, adımın Niyazi olduğunu nereden biliyorsunuz? (Hayda bre efeler) — Anlamadım? Dedim, Kimsiniz beyefendi? Ben sizin adınızı nereden bileyim? — Niyazi Bey dediniz ya hanımefendi biraz önce. Teknoloji o kadar gelişti mi? Allah, Allah! Biz uyuyoruz galiba hala. Kayıtlı olmayan kişilerin adlarını da mı gösteriyor artık telefonlar? Nerede satılıyor o telefonlar? Kaça satılıyor? Birkaç tane alsak indirim yaparlar mı? Kredi kartına kaç taksit yapıyorlar? Şimdi bizim hanım tutturur illa da kırmızı telefon isterim diye. Kırmızı renklisini bulabilir miyim? Aman canım boş ver sen de, mavisi de olsa olur. Kırmızı renklisi yokmuş derim. Normal katta kaç oda var? Diye devam etti konuşmasına. Zemine dükkân da koyalım. Bizim hanım yatak odasında illa da banyo istiyor, dedi. — Çattık, dedim, içimden. Bu da kimin nesi? Benim Niyaziyi aradım yardımıma yetişsin diye, arkada keyif çatıyor. — Niyazi, tam lazım olacağın zamanda kayboluyorsun. Elma yemenin sırası mı şimdi? Koy o dosyayı yerine, karıştırma. Çek elini resimden, zımbaladım dokunma. Bak, o tarayıcıya, sabahtan beri 10 kere elini koydun, tarattın. Kaçak maçak olur makinede çarpılırsın sonra. Başıma iş çıkar
|